Küresel gıda krizini önlemede Türkiye'nin arabuluculuk rolü

24 Şubat'ta Rusya'nın Ukrayna'ya karşı giriştiği askeri harekat dünyada büyük yankı uyandırırken, öncelikle Ukrayna halkını, daha sonra da Karadeniz’e kıyısı olan ülkeleri ve Avrupa'yı etkiledi; ikinci aşamada ise giderek çok geniş bir coğrafyaya yayılmaya başladı. Türkiye, savaşın başından beri tarafsızlığını koruyarak barış görüşmelerine ev sahipliği yaptıysa da, iki ülke arasındaki derin anlaşmazlıklar ve Batı ülkelerinin bölgedeki çeşitli çıkarları doğrultusunda ihtilafa taraf olmaları gibi unsurlar, bu görüşmeleri olumsuz etkileyerek kısa sürede biteceği sanılan savaşın hala devam etmesine neden oldu.

Rusya-Ukrayna Savaşı gıda krizini nasıl tetikledi?

Savaşın tarafları Ukrayna ve Rusya'nın dünya tahıl ihracatındaki önemli rolleri, Kovid-19 salgınının etkisiyle Ocak 2022'den beri halihazırda giderek yükselen buğday fiyatlarının 2-3 kat daha artmasına neden oldu. Bu durum öncelikle, buğday tüketimi büyük ölçüde ithalata dayalı olan Mısır ve Lübnan gibi ülkelerle gıda güvencesi olmayan ve gıda yardımına bağımlı Afrika ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyada paniğe yol açtı. Açlık krizi aslında, savaşın da öncesinde, iklim değişikliği, kuraklık, ekonomik dalgalanmalar gibi birçok nedenin bir araya gelmesi ile başlayarak, salgının da etkisiyle daha da ciddi boyutlara ulaşmıştı.

Rusya-Ukrayna Savaşı aslında sadece buğday fiyatları üzerinde değil, arpa, yulaf, çavdar, mısır, ayçiçeği gibi ürünler ile gübre fiyatları üzerinde de büyük bir artışa neden oldu ve az gelirli ya da gıdada dışa bağımlı ülkeleri doğrudan ve dolaylı olarak etkiledi. Savaşın halen devam etmesi, önümüzdeki ekim ve hasat sezonlarını da içine alması, çiftçinin tarlasını ekmede çektiği zorluklar ve girdi sorunları nedeniyle Ukrayna'nın tarım üretiminde gelecek yıl için ciddi düşüşler olacağı tahmin ediliyor. Ayrıca, gübre sektöründe ve hammaddede Rusya'nın çok önemli bir üretici olması, önümüzdeki yıllara kadar uzanacak, Brezilya’dan, Arjantin’e ve Endonezya’ya dünyanın her tarafında hayvan yeminden palmiye yağına kadar birçok mahsulün düşmesine neden olacak. Bu gelişmelerden ötürü bir gıda krizine girdiğimizi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in açıklamalarından öğreniyoruz.

Guterres, küresel ölçekte gıda, finans ve enerjide yaşanan krizin birleşerek "mükemmel bir fırtınaya dönüşeceği" konusunda dünya liderlerini uyarıyor. Son aylarda meseleye ilişkin olarak olağanüstü toplantılar düzenleniyor; G7, G20 gibi platformlarda, Dünya Bankası ve IMF toplantılarında gündemin ilk maddesi olarak gıda krizi ve açlık korkusu yer alıyor. Dünya liderleri koordinasyon içerisinde çalışmaya ve küresel dayanışmaya davet ediliyor. Bu minvalde kalkınmış ülkelerin henüz kalkınma aşamasında olan ülkelere bu zor zamanlarda yardımda bulunmaları, gıda milliyetçiliğinden vazgeçmeleri, ihracat kısıtlamalarından uzak durmaları, küresel gıda ticaretini olumsuz etkileyecek politikalardan vazgeçmeleri, kırılgan kesimler için sosyal yardımları arttırmaları, tarımda çeşitliliğe gitmeleri, yerel üretimi desteklemeleri yönünde uyarılarda bulunuyorlar.

Karadeniz'in gıda ticaretindeki önemi

Bütün bunlar devam ederken bu savaş ile Karadeniz'in dünya gıda ticaretinde ne kadar önemli bir yeri olduğu ortaya çıktı. Türkiye'nin ise Boğazlarla birlikte Karadeniz'de kilit bir ülke olduğunu hatırlatarak jeopolitik önemini bir kez daha ortaya koydu.

Karadeniz'in ve Boğazların dünya tahıl ticaretinde önemi aslında Birinci Dünya Savaşı sırasında anlaşılmıştı. Osmanlı Devleti 1914'te Birinci Dünya savaşına girdiğinde Çanakkale Boğazı'nı kapatınca, Rusya'nın Avrupa’ya tahıl ihracatı durmak zorunda kalmış ve özel anlaşmalar ile bu yol tekrar açılmıştı. İşte bu tarihsel durum, Rusya-Ukrayna Savaşı ile tekerrür etti ve Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahra Afrika'sındaki açlık tehlikesini önlemek için Türkiye Karadeniz'de bir tahıl koridorunun açılmasını önerdi.

Türkiye'nin arabuluculuk rolü

Türkiye'nin arabuluculuğu ve BM Genel Sekreterinin bizzat katılımıyla gerçekleştirilen Karadeniz'de tahıl trafiğini düzenleyen ilk anlaşma 22 Temmuz 2022'de İstanbul'da imzalandı, akabinde de 26 Temmuz'da İstanbul'da bir koordinasyon merkezi kuruldu. Sözleşme halen sıcak savaşta olan iki ülke Rusya ve Ukrayna'nın Milli Savunma bakanlarının aynı masaya oturmasını sağladığı için büyük yankı uyandırdı ve Türkiye'nin dünyada önemli bir diplomasi zaferi kazanmasını sağladı. Rusya'nın sözleşmenin imzalanmasından bir gün önce Odesa Limanı'nı bombalamasına rağmen, anlaşmanın imzalanması da tarafların bu koridora ne kadar ihtiyaçları olduğunu gösterdi.

Bu noktaya gelinene kadar Türkiye, Rusya-Ukrayna Savaşı sürecinde çok katmanlı bir dış politika yürüttü. Türkiye daha önce Somali ve Afganistan gibi zorlu ülkelerde bölgesel bir dayanak ve nüfuz sağlamayı başarmıştı. Ukrayna ihtilafında da sorumlu, tarafsız ve ilgili aktör imajını geliştirmiş, bir yandan arabuluculuk ve insani yardım faaliyetlerini sürdürürken, diğer yandan Bayraktar TB2 SİHA'larıyla Ukrayna’ya askeri destek vermişti. Türkiye'nin; İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelik başvuruları sürecindeki iddialı hamleleri de göz önüne alındığında, bu süreçte uluslararası arenada prestijini ve etki alanını arttırmaya yönelik bir dış politika izlediğini söylemek yanlış olmaz. Tahıl koridoru müzakerelerinde oynadığı arabuluculuk rolü de Türkiye'nin son dönemde yaptığı diplomasi atağının bir parçası olarak görülebilir. Bu anlamda Türkiye'nin sert güç unsurlarının ve güvenliğin ön plana çıktığı dış politika çizgisine nazaran, yumuşak güç unsurlarının da daha dengeli bir şekilde kullanıldığı bir çizgiye doğru kaydığına şahit oluyoruz. Buğday koridorundaki başarılı arabuluculuğu, özellikle Batılı müttefikleriyle son yıllarda zarar gören ilişkileri normalleşme yoluna soktu ve Türkiye'ye uluslararası arenada daha fazla görünürlük sağladı.

Tahıl koridorunun geleceği

Tahıl koridorunun açılması ile Ukrayna savaşın başından beri ambarlarda beklettiği 20 milyon ton civarındaki ürünü ihraç ederek ambarlarını yeni hasatlar için boşaltabilecek hem de sıcak para kazanabilecek. Rusya da, Batı ülkelerinin kendisine karşı uyguladığı ekonomik ambargodan kurtulmanın kapısını aralamış olacak. Ancak, sözleşmenin ilk uygulaması 2 Ağustos itibarıyla Odesa limanından Mısır yüklü bir geminin Lübnan'a doğru yola çıkması ile başlamış olsa da, halen sürmekte olan savaş nedeniyle deniz yolu trafiğindeki zorluklar da bir yandan devam ediyor. Örneğin, sigorta şirketleri daha önce mayınların temizlenmesi ve uluslararası korunma gereğini şart olarak koşmuşlardı. Ancak tahıl koridoru anlaşmasından sonra bu isteklerinden vazgeçtiler. Yine de Karadeniz'de sigorta primleri savaş başladığından beri en az yüzde 5 arttığı için bu artışın tahıl fiyatlarına yansıması bekleniyor.

Ayrıca savaş başladığından beri pek çok tahıl ve diğer emtia taşıyan kargo gemisi Odesa Limanı'nda mahsur kalmış durumda. Sözleşmenin yürürlüğe girmesiyle bunların pek çoğu limanlardan ayrılabilecekler. Ancak mayınlarla ilgili güvenlik tesis edilmedikçe yeniden buradaki gemi trafiğinin normale dönmesi BM IMO Deniz Trafiği Organizasyonu tarafından imkansız görülüyor.

Sorunlar bunlarla bitmiyor. Güvenlik sağlanmadıkça gemilerde ve limanda işçi bulmak da mevcut durumda oldukça zor. Ukrayna dünyada gemi adamlarının yüzde 4'üne, yani 1.88 milyon gemiciye ev sahipliği yapıyor. Savaş devam ederken risk çok yüksek olduğu için fiyatların ve çalışanların ücretlerinin da çok yüksek olması bekleniyor. Bu da deniz yolunun yeniden açılmasına rağmen tahıl fiyatlarının düşmeyebileceğini gösteriyor.

Türkiye'nin küresel politikalardaki rolü

Dünya yeni bir gıda krizine girerken Türkiye, BM Genel Sekreterinin küresel iş birliği ve dayanışma mesajını zamanında ve etkili bir biçimde tahıl koridoru ile cevapladı. Türkiye'nin bu fırsatı uzun soluklu politikalara dönüştürmesi mümkün olabilir. Gıda fiyatlarındaki keskin artışın Türkiye ekonomisine olumsuz etkisi düşünüldüğünde bu arabuluculuğun Türkiye'nin iç siyasetinde de oldukça pozitif bir etki yarattığı söylenebilir. Önümüzdeki yıllarda daha da artması öngörülen gıda krizleri dikkate alındığında, hem arabuluculuk portföyüne bu konuyu dahil etmesi, hem de dünyanın önemli tarım ticaret merkezlerinden biri olabilmesi Türkiye'ye daha öncesinde çok fazla öncelik vermediği uluslararası sosyal politikalar ve gıda politikaları platformlarında öne çıkma fırsatı sunabilir. Bu minvalde, tahıl koridoru anlaşması Türkiye'nin arabuluculuğunu bölgesel bir rol olmaktan çıkarıp küresel ölçeğe taşıyabilir.

Kaynak:AA

[Prof Dr. Hilal Elver, BM Gıda Hakkı Eski Özel Raportörü ve Dünya Gıda Güvenliği Komitesi Üyesi. Dr. Pınar Akpınar, Sabancı Üniversitesi ARAMA Kürsüsü Eylem Araştırma Program Müdürü]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir

 

Dosyalar

Bu Haberi Paylaş: