Kongreler Dönemi

A-    Amasya Tamimi

Artık, Anadolu’da başlayan Millî Mücadele, liderini bulmuş, dağınık ve bölgesel mukavemetler bir bayrak altında toplanmaya başlamıştı. Bunun ilk örneğini 22 Haziran 1919′da Mustafa Kemal imzasıyla Amasya’dan bütün memlekete duyurulan bir tamimde görüyoruz. Bu genelgede kutsal bir ses işitiliyordu: “Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır”. Bu cümleler Milli Mücadele’nin örgütlü olarak fiilen başladığının onun imzası ile bütün cihana ilânı idi. Bu genelge diğer bir maddesiyle beliren millî tehlike karşısında izlenecek ilk yolu da belirtiyordu: “Her vilâyetten seçilecek milletin güvenini kazanmış delegelerle, Anadolu’nun en emin yeri olan Sivas’ta derhal bir millî kongre toplanacaktır”.

 

B-    Erzurum Kongresi

Mustafa Kemal Paşa, Amasya Tamimi adıyla ünlü bu genelgesini yaptıktan sonra Erzurum’a geçmek üzere 27 Haziran 1919′da halkın sevinç gösterileri arasında Sivas’a geldi. Şehirde kaldığı 1 günlük süre içinde, Erzurum Kongresi’ni takiben Sivas’ta yapılacak Kongre için ilgililere gerekli direktifleri vererek Erzurum’a hareket etti. Atatürk, 3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a geldi. Kendisi der ki “Benim Erzurum’a gelişim, bütün milletin ateşten bir çember içine alınmış olduğu bir zamana tesadüf etti. Bütün millet bu çemberin içinden nasıl çıkılacağını düşünmekte idi”.15 Temmuz 1919 günü Ilıca önlerinde Erzurumlular tarafından coşkun bir şekilde karşılandığı zaman Çukurova’da muhacir olarak bulunup Erzurum’a dönen ihtiyar Mevlüt Ağa ile aralarında geçen konuşma, bu ateşten çember içinden mutlaka çıkılması gerektiği fikrini Atatürk’te daha da perçinledi. İhtiyar, fakat dinç Mevlüt Ağa’ya Mustafa Kemal Paşa sordu: – Çukurova gibi verimli bir memleketten niye döndün? Yoksa geçinemedin mi? Mevlût Ağa derhal cevap verdi: – Hayır Paşam, geçimimiz çok rahattı. Son günlerde işittim ki İstanbul’daki ırzı kırıklar, bizim Erzurum’u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki göreyim, bu namertler kimin malını kime veriyorlar?

 

Bu sözler, milletle beraber, millet için çalışmak üzere Erzurum’ a gelen Mustafa Kemal Paşa’yı çok duygulandırmış, gözlerini yaşarmıştı. Etrafındakilere döndü ve : ?Bu milletle neler yapılmaz?.

 

Atatürk, Erzurum’a gelişinden 5 gün sonra,8/9 Temmuz 1919′da “Sine-i millette bir ferd-i mücahit olarak çalışmak üzere” çok sevdiği askerlik mesleğinden ve görevinden istifa etti. Artık, bir millet ferdi olarak, milletten kuvvet, kudret ve ilham alarak tarihî vazifesine devam ediyordu.

 

Askerlikten istifasını takiben Erzurumluların isteği üzerine Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesinin Heyet-i Faale Başkanlığına getirildi. Cemiyet, o günlerde daha evvelce alınan bir karar gereğince doğu illerini kapsayan bir kongrenin hazırlıkları içinde idi. Mustafa Kemal’in Heyet-i Faale Reisi olarak bu kongreye iştiraki mümkündü; fakat O, bu kongreye özellikle Erzurum’dan üye olarak iştirak etmek istiyordu. Ne çare ki Erzurum üyeleri evvelce seçilmişti; ama buna da bir çözüm bulundu. Erzurum’un iki değerli evlâdı, Kazım Yurdalan ve Cevat Dursunoğlu Erzurum üyeliğinden istifa etmek suretiyle yerlerini Mustafa Kemal ve Rauf Bey’e bıraktılar. Bu suretle Mustafa Kemal Paşa’nın kongreye girişi meşruluk kazandı.

 

Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919′da tek katlı bir ilkokul salonunda 62 delegenin iştirakiyle toplanmıştı. Kongre, bir kurucu meclis gibi çalışarak 14 gün devam etti ve 7 Ağustos 1919 da çalışmalarına son verdi. Kongre’yi geçici başkan olarak Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açmış, delegelerin isim okunarak yoklaması yapıldıktan sonra başkanlık seçimine geçilmişti. Yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa, başkan seçildi.

 

Millî Mücadele’ye bayrak olan bir kongrenin Erzurum’da toplanışı bir tesadüfün eseri değildi; Mondros Mütarekesi’nden sonra müdafaa şuurunun en keskin bir şekilde meydana çıktığı bölgelerden biri Erzurum idi. Zira Mütareke hükümlerine göre asırlarca şehit kanıyla sulanmış Erzurum topraklarını da içine almak üzere bir Ermenistan kurulması isteniyordu. Bu durum, bölgedeki millî birlik ve mukavemet şuurunu daha da bileyledi. Keza, Kongre’ye Doğu Karadeniz il ve kasabalarını temsil etmek üzere 17 delege ile iştirak eden Trabzon’da da Pontus tehlikesi vardı. Bölge Rumları, Mondros Mütarekesi’nden faydalanarak Doğu Karadeniz şehirlerini kapsayacak bir Pontus Rum Devleti kurma hayali içindeydiler. Bu bakımdan Doğu Anadolu şehirleri ile tehlike müşterekti.

 

Erzurum Kongresi, güç şartlar altında toplanıyordu. Çünkü kongre üyelerinin vilâyetlerce gerek seçiminde, gerekse seçilenlerin kongreye gönderilmesinde büyük güçlükler çıkarılıyordu. Mülkî amirlerin büyük kısmı, İstanbul Hükümeti’nin baskısı ile delegeleri korkutuyorlar, yola çıkmalarını engelliyorlar, hatta bazı vilâyetler kesin olarak delege göndermemekte direniyorlardı. Elaziz, Diyarbakır ve Mardin illerinden seçilen üyeler valilik baskısı sebebiyle yola çıkmaktan alıkonulmuşlar, dolayısıyla kongreye iştirak edememişlerdi. Bu sebeple kongrenin toplanabilmesi için Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi’nin gayretleri yanında Mustafa Kemal Paşa’nın da ciddî teşebbüslerde bulunması icap etti. Vilâyetlerin her birine açık telgraflar gönderilmekle beraber, bir taraftan da şifre telgraflarla valilere, komutanlara gerektiği şekilde tebligatta bulunuldu. Nihayet yeteri kadar temsilci getirtilip kongreyi toplamaya muvaffak olundu.

 

İşte bu şartların oluşturduğu hava içinde gerçekleştirilen Erzurum Kongresi, Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti’nin müştereken hazırladığı bir kongre idi. O günkü mülkî taksimatta Trabzon’un kapsadığı Doğu Karadeniz il ve ilçelerinden 17, Erzurum’un kapsadığı il ve ilçelerden 25, Sivas’ın kapsadığı il ve ilçelerden 14, Bitlis’ten 4 ve Van’dan 2 delegenin iştiraki ile toplam 62 üye ile toplanmıştı. Bugünkü idarî taksimat göz önüne alındığı takdirde 30′a yakın Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz illerini ve bunların ilçelerini kapsamaktadır.

 

Erzurum Kongresi’nin toplanışı ve çalışmalarına başlamasıyla İstanbul’da, Anadolu’da yükselen bu kurtuluş sesini boğmak için yoğun bir faaliyet başladı. Ajanslarla Mustafa Kemâl’in devlete başkaldıran bir âsi olduğu, Erzurum Kongresi’nin kanunsuz toplandığı ilân edildi. Mustafa Kemâl Paşa’yı tutuklamak için her türlü tedbire başvuruldu. İstanbul Hükümeti, Erzurum Kongresi’nin dağılmasını, Kongre ye katılanların yakalanarak İstanbul Divan-ı Harbi’ne sevklerini emretti ise de millet fertlerini saran o zamanki millî hava içinde hiçbir makam bu emri yerine getirmeye teşebbüs edemedi.

 

İşte bu derece güç şartlar içinde gerçek bir vatan aşkıyla her türlü tehlikeyi göze alarak toplanan Erzurum Kongresi Türk tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk temelleri bu Kongre’de atılmış, alınan tarihî kararlar Millî Mücadele’nin temel hedefini belirlemişti. Erzurum Kongresi kararları şu şekilde özetlenebilir:

 

1- Doğu illeri ile Trabzon ve Canik Sancağı hiçbir sebep ve bahane ile Osmanlı topluluğundan ayrılması mümkün olmayan bir bütündür. Bu demekti ki doğu illeri Ermenistan sevdasıyla, Karadeniz illeri Pontus hülyasıyla ana vatandan ayrılamayacaktır. Bu karar, vatanı ve milleti bölmek isteyenlere karşı ilk esaslı ihtardı.

 

2- Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir. Bu madde ile milletin, her türlü işgal ve müdahaleyi kesin olarak reddettiği, birlik halinde direneceği bildiriliyordu. Vatan topraklarına yönelik hiçbir işgal ve müdahale, karşılıksız kalmayacaktı. Millet işgal ve istilâyı birlik halinde püskürtmeye kararlıydı.

 

3- Vatanın ve istiklâlin muhafaza ve teminine İstanbul Hükümeti muktedir olamadığı takdirde, gayeyi temin için Anadolu’da geçici bir hükümet kurulacaktır.

 

İstanbul Hükümeti’nin hali ve tutumu belliydi; güçsüz ve beceriksizdi. Memleketi Mondros Mütarekesi ile kayıtsız şartsız galip devletlere teslim etmişti. Ülkeyi uçurumun kenarından ancak ve ancak millî iradeye dayanan bir hükümet kurtarabilirdi; bu mutlaka gerçekleştirilecekti. Esasen Erzurum Kongresi bu amaca yönelik ilk adımdı.

 

4- Kuvâ-yı Millîye’yi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır. Kuvâ-yı Milliye’den kastedilen millî kuvvetler, milletin bağrından çıkacak millî bir ordu idi. Bu ordu, milletin kutsal gayesi uğrunda milletin arzu ve eğilimleri yönünde mutlaka zafere ulaşacaktı. Millî iradeyi hâkim kılmak aynı zamanda demokratik bir esastı. Bu esasta Cumhuriyet rejiminin ilk kıvılcımlarını sezmemek mümkün değildi.

 

5- Hıristiyan azınlıklara siyasî hâkimiyet ve sosyal dengemizi bozan imtiyazlar verilemez. Memleketteki azınlıklar yer yer siyasî egemenlik davasına kalkışmıştı. Memleket bütünlüğünü bozucu, vatanı parçalayıcı bu gibi davranışlara imkân verilmeyecekti. Azınlıklara sosyal dengemizi bozan ekonomik, hukuksal ve kültürel -her ne çeşit olursa olsun- ayrıcalıklar ve üstünlükler tanınmayacaktı.

 

6- Manda ve himaye kabul olunamaz. Türk milleti her şeyi göze alarak istiklâli için silâha sarılmıştı. Hiç kimseden lütuf ve yardım beklemiyordu; yabancı devletlerden merhamet istemiyordu. Her ne pahasına olursa olsun istiklâl mutlaka gerçekleşecekti. Parola “Ya istiklâl ya ölüm” idi.

 

7- Millî Meclis’in derhal toplanmasına ve hükümet işlerinin meclisin denetimi altında yürütülmesine çalışılacaktır. İtilaf Devletleri’nin baskısı ve Padişah fermanı ile kapatılmış olan Meclis derhal toplanmalı, Hükümetin millet ve memleketin mukadderatı ile ilgili vereceği her türlü karar böyle bir meclisin denetiminden geçirilmeliydi. Hükümet kararları ancak bu şekilde meşruluk kazanacaktı.

 

8- Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil, fennî, sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Bu cümle ile Türk Milleti?nin yeniliklere açık ruhu belirtiliyordu. Denilmek isteniyordu ki, Türk milleti insanî ve uygar amaçların değerini bilen ve kavrayan bir millettir. Nitekim Atatürk, milletin çehresini değiştiren büyük inkılâplara başladığı zaman “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, milletimizi her bakımdan uygar bir toplum haline getirmektir. İnkılâplarımızın temel kuralı budur.” diyecekti. Kararda geçen “Milletimiz fennî, sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder” ifadesinde de harap bir memleketi bayındır hale getirmek için gelecekte gerçekleştirilecek kalkınma hamlelerine işaret edilmekte idi.

 

Erzurum Kongresi, memleketin bütününü ilgilendiren bu tarihî kararlarıyla bölgesel bir kongre olmaktan çıkmış, kendisinden sonra gelişecek tüm olayları büyük ölçüde etkilemişti. Zira Sivas Kongresi kararları, Erzurum Kongresi kararlarına dayandı. Misak-ı Millî’nin esasında Erzurum Kongresi kararları yer aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanış ve açılış gerekçesi Erzurum Kongresi kararlarına oturtuldu. Mudanya ve Lozan Antlaşmalarının bağımsızlığı savunan ruhu; ilhamını Erzurum Kongresi kararlarından aldı. Cumhuriyet rejiminin ruhu, irade-i milliyeyi hâkim kılmak esasında toplandı. Ve nihayet “Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil eder.” cümlesiyle Atatürk inkılâplarının ilk kıvılcımları Erzurum Kongresi’nde parıldadı.

 

Sonuçları bakımından bu derece önem taşıyan Erzurum Kongresi için Mustafa Kemal Paşa, kapanış konuşmasında “Tarih, bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir.” ifadesini kullandı.

 

Erzurum Kongresi, 7 Ağustos 1919 günü -kendisi adına bütün yetkileri kullanacak- 9 kişilik bir Heyet-i Temsiliye seçerek çalışmalarına son verdi. Şimdi Heyet-i Temsiliye’yi ve Onun başkanını büyük bir görev bekliyordu. Erzurum Kongresi’nde parlayan kıvılcımı söndürmemek, Sivas’ta onu meş’ale haline getirerek millî kurtuluşa daha emin adımlarla yürümek gerekiyordu. Bu sebepledir ki, Mustafa Kemal Paşa, doğu illerinin mukadderatı için toplanan Erzurum Kongresi’ni -gayesini daha da genişleterek- bu amaca yöneltmek istedi. Bu sebepledir ki, Erzurum Kongresi’ni Sivas Kongresi’ne bağlayarak Millî Mücadele’ye memleket yüzeyinde genişlik kazandırdı.

 

 

C-    Sivas Kongresi

Sivas Kongresi günlerinde de memleketin içinde bulunduğu ağır mütareke şartları bütün acılığı ile devam ediyordu. Mondros Mütarekesi’nin milletimiz aleyhine haksız ve insafsız bir şekilde uygulanması, İzmir’e çıkmış olan Yunanlıların İtilâf devletlerinden aldığı cüretle Anadolu’nun içine doğru ilerlemesi, çeşitli şehirlerimizin işgali Sivas Kongresi günlerinde de birbirini izledi. İşte böyle bir hava içinde Mustafa Kemal Paşa, bir kısım Heyet-i Temsiliye üyeleriyle beraber Sivas Kongresi’ne iştirak etmek üzere 2 Eylül 1919′da Erzurum’dan Sivas’a geldi. Sivas, Millî Mücadele liderini emsalsiz sevgi gösterileri ve coşkun bir sevinçle karşıladı.

 

Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919 günü o zamanlar “Mekteb-i Sultanî” olarak kullanılan bir binanın salonunda, 38 delegenin iştiraki ile toplandı. Kongre, 8 gün devam etti ve 11 Eylül 1919′da Heyet-i Temsiliye seçimini takiben bir beyanname yayımlayarak çalışmalarına son verdi. İlk oturumda yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa başkan seçildi.

 

Erzurum Kongresi’ni takiben bütün memleketi temsil eden böylesine önemli bir Kongre’nin özellikle Sivas’ta toplanışı, şehrin stratejik durumu ile ilgili idi. Anadolu’nun ortasında yer alan bu şehrimiz mütareke şartları gereğince İtilâf Devletleri’ni temsilen bazı subaylar bulunmasına rağmen- işgal altında değildi. Ulaşım bakımından Anadolu yollarının birleştiği bir kavşak durumunda idi. O günkü imkânların elverdiği ölçüde çeşitli Anadolu şehirlerine şu veya bu şekilde bağlanabiliyordu. Her ne kadar Fransızlar Adana üzerinden, İngilizler Samsun’dan şehri işgal tehdidinde bulunuyorlarsa da Mustafa Kemal Paşa, böyle bir işgalin düşmana çok pahalıya mal olacağını hesaplıyordu. Bütün bu avantajları yanında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Şubesi, şehirde oldukça iyi teşkilâtlanmıştı.

 

İşte bu şartların oluşturduğu hava içinde gerçekleşen Sivas Kongresi doğrudan doğruya Mustafa Kemal’in çağrısı üzerine toplanmış, bir millî kongredir. Kongre’nin 38 üyesinden 31′ini Batı ve Orta Anadolu illerinden gelen üyeler, 7′sini ise Doğu Anadolu illerini temsilen Erzurum Kongresi’nce seçilen Heyet-i Temsiliye oluşturmuştu. Böylece Batı ve Orta Anadolu illerinden seçilen delegelerle Doğu illerini temsilen gelen Heyet-i Temsiliye, Sivas Kongresi’ne memleket çapında bir genişlik ve bütünlük kazandırdı.

 

Tarihî bir gerçek olarak belirtmek gerekir ki Sivas Kongresi’nin toplanışı sırasında da Erzurum Kongresi’nde olduğu gibi İstanbul Hükümeti ve idarecileri büyük engeller çıkardılar. Bu sebepledir ki Ankara ve diğer bazı şehirlerimizden valilik baskısı ile delege seçilemedi. Bazı vilâyetlerden seçilen delegeler de aynı baskı nedeniyle yola çıkmaktan alıkonuldu, dolayısıyla kongreye iştirak edemedi.

 

Sivas Kongresi’nin toplanılmaması için Sivas’ta bulunan Fransız Jandarma Müfettişi Brüno da baskı yaptı. Vali Reşit Paşa ile görüşerek böyle bir Kongre gerçekleştiği takdirde Sivas’ın işgal edileceğini ve Kongre’nin dağıtılacağını bildirdi. İngilizler de Samsun üzerinden Sivas’ı işgal edecekleri tehdidinde bulundular. Fakat Mustafa Kemâl’in her güçlüğü aşan azmi önünde, bütün bu tehditler sonuçsuz kaldı.

 

İstanbul Hükümeti, Erzurum Kongresi’nde yaptığı gibi Sivas Kongresi sırasında da bütün gücüyle Mustafa Kemal’i tevkife yönelmişti. Anadolu’nun hemen her valisine telgraflar çekilerek Mustafa Kemal’in ne pahasına olursa olsun tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesi isteniyordu. Bunu gerçekleştirmek üzere valiliklere, mutasarrıflıklara yeni atamalar yapıldı. Fakat hiçbir idareci, şahlanan millî irade ve millî hava içinde İstanbul Hükümeti’nin isteklerini yerine getirmek cesaretini gösteremedi.

 

Sivas Kongresi’nin diğer bir özelliği de delegelerin vatanın kurtuluşu ve milletin mutluluğundan başka hiçbir kişisel maksat izlemeyeceklerine, mevcut siyasî partilerden hiçbirinin amaçlarına hizmet etmeyeceklerine dair Kongre’de yemin etmeleri olmuştu. Bu suretle Millî Mücadele’nin hiçbir siyasî parti adına yapılmadığı, tamamen milleti ve memleketi kurtarma amacına yönelik bir hareket olduğu açıkça belirtilmiş oluyordu. Sivas Kongresi kararları şu şekilde özetlenebilir:

 

1- Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz.

 

Evvelce toplanan Erzurum Kongresi, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz vilâyetlerinin hiçbir sebep ve bahane ile ana vatandan ayrılamayacağını ilân etmişti. Sivas Kongresi sahip olduğu tam yetki ile bu karara bütün memleketi kapsayan bir genişlik kazandırdı.

 

2- Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.

 

Erzurum Kongresi’ni toplanmaya davet eden başlıca tehlike, Doğu Karadeniz Bölgesinde kurulması düşünülen Pontus Rum devleti ile Doğu Anadolu illerini içine kalacak bir Ermenistan tehlikesi idi. Sivas Kongresi, batıdan gelen Yunan tehlikesini de göz önüne alarak, vatan topraklarına yönelik hiçbir işgal ve müdahalenin karşılıksız kalmayacağını mütecaviz düşmana açıkça bildiriyordu.

 

3- İstanbul Hükümeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır. Bu madde ile İstanbul Hükümeti’nin millet menfaatlerine aykırı herhangi bir karar veya davranışına milletin kayıtsız kalmayacağı, gerektiğinde millî iradeye dayanan bir hükümetin derhal kurulacağı açıkça belirtiliyordu.

 

4- Kuvâ-yı milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır. Erzurum Kongresi’nde belirlenen bu kural, Sivas Kongresi’nde perçinleştiriliyordu, Memleketi kurtaracak tek kuvvet, millî ordu idi. Bu ordu, milletin iradesi ve eğilimleri yönünde savaşacak, bağımsızlık mutlaka gerçekleşecekti. Millet artık egemenliğini kendi eline almıştı; kendi hâkimiyetinden başka hiçbir güç tanımıyordu. Bu esas, gelecekteki Cumhuriyet rejiminin esaslarını oluşturuyordu.

 

5- Manda ve himaye kabul olunamaz. Erzurum Kongresi’nde karar altına alınan bu görüş, Sivas Kongresi’nce de onaylanarak Millî Mücadele’nin temel kuralı haline getiriliyordu. Millî kurtuluş hareketinin parolası hiçbir devletin merhametine sığınmaksızın ” Ya istiklal ya ölüm!” dü.

 

6- Millî iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi’nin derhal toplanması mecburidir. Erzurum Kongresi kararlarında da belirtilen bu istek, artık bir mecburiyet olarak gösteriliyordu. Aksi takdirde hükümet kararları millî iradeyi yansıtmayacaktı.

 

7- Aynı gaye ile millî vicdandan doğan cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilmiştir.

 

Erzurum Kongresi, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgelerindeki millî cemiyetleri “Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla bir merkezde toplamıştı. Sivas Kongresi, bu örgüte -bütün Anadolu ve Rumeli Cemiyetlerini de içine almak üzere- memleket çapında bütünlük kazandırdı.

 

8- Mukaddes maksadı ve umumî teşkilâtı idare için Kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçilmiştir. Erzurum Kongresi, Doğu illerini temsilen 9 kişilik bir Heyet-i Temsiliye seçmişti. Sivas Kongresi’nce 6 kişi daha seçilmek suretiyle “Heyet-i Temsiliye” genişletilmiş, bu suretle Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıncaya kadar memleket mukadderatında yegâne söz sahibi bir kurul oluşturulmuştu.

 

Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek, bu kararlara bütün memleketi kapsayan bir nitelik kazandırması bakımından İnkılâp Tarihi’mizde büyük öneme sahip bir Kongre’dir. Üyelerinin, bütün memlekete şamil olması sebebiyle de Millî Mücadele başlangıcında Türkiye’nin mukadderatını çizen, bütün milletin tek vücut halinde birlik olduğunu dünyaya ilân eden millî bir Kongre’dir. Bunun içindir ki tesirleri Erzurum Kongresi’nden daha geniş oldu.

 

Sivas Kongresi’nden sonra Mustafa Kemal Paşa’nın amacı en kısa zamanda Anadolu’da millet temsilcilerinden oluşan bir meclis toplamak ve bu meclisin kuracağı hükümet ile Millî Mücadele’yi bir merkezden idare etmek idi. Dâhi adam, bu büyük işi gerçekleştirmek üzere Sivas Kongresi’nden sonra da Heyet-i Temsiliye Reisi sıfatıyla millî teşkilâtın kuvvetlenmesi yolunda -bütün engelleri aşarak- azimle çalıştı. Bu devre esnasında Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye ile temas temini ve anlaşma zemini arayan İstanbul Hükümeti, temsilcileri vasıtasıyla 20?22 Ekim 1919 tarihleri arasında Amasya’da onunla görüşmüş ve bir Millet Meclisi toplanmasına ikna olmuştu. Bu görüşme İnkılâp Tarihi’mizde “Amasya Mülâkatı” olarak bilinmektedir. Mustafa Kemal, Meclisin Anadolu’da toplanmasını istemesine rağmen, Meclis 12 Ocak 1920′de İstanbul’da toplandı. Fakat İngilizlerin ve gerekse onlara âlet durumunda olan hükümet adamlarının baskısı sebebiyle olumlu bir faaliyet gösteremedi. Sadece Erzurum ve Sivas Kongrelerinin esaslarını “Misak-ı Millî” halinde kabul ve ilân etti.