İnsanlık tarihinin kara lekesi: Hocalı Katliamı

Her yıl Hocalı'yı mağlup halk olarak anan Azerbaycanlılar, ordularının geçen yıl kazandığı zafer nedeniyle artık şehitlerini mağrur ve galip bir halk olarak anıyor.

İnsanlık tarihine kara bir leke olarak yazılan bu katliam, hiçbir zaman unutulmayacak olsa da işgal altındaki toprakların kurtarılması, Azerbaycanlıların kalbine su serpip teselli oldu.

Azerbaycanlıların şimdi tek istediği, Hocalı Katliamı'nın faillerinin yargı önüne çıkartılması ve adaletin yerini bulması.

Azerbaycan Milli Meclisi Başkan Yardımcısı Adil Aliyev, Hocalı'da yaşananların, insanlık tarihindeki en büyük suçlardan biri olduğunu, aynı zamanda uluslararası hukukun bu yaşananları "soykırım" olarak tanımaya olanak sağladığını bildirdi.

Hocalı'da yaşananların, 1949 Cenevre Sözleşmelerinin, Birleşmiş Milletlerin (BM) Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi çok sayıda sözleşmenin ciddi ihlali anlamına geldiğini belirtti.

2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Nürnberg Mahkemesi, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesini örnek gösteren Aliyev, Hocalı için de benzer yargı sürecinin gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Aliyev, Ermenistan eski Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın "Hocalı'ya kadar Azerbaycanlılar bizim sivilleri öldürmeyeceğimizi düşünüyordu fakat Hocalı ile birlikte biz bu algıyı kırdık." şeklindeki mülakatını hatırlatarak "Bu mülakat, Ermeni güçlerin Hocalı'da yaşananları bilinçli şekilde yapmalarının kanıtıdır. Hocalı'da, insanlığa karşı en ağır suç olan soykırım suçu işlenmiştir. Azerbaycan halkının istediği tek şey Hocalı konusunda adaletin yerini bulmasıdır." ifadelerini kullandı.

Hocalı'da neler oldu

Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Azerbaycan'a karşı toprak iddiasında bulunmaya başlayan ve saldırıya geçen Ermeniler, 1991'in son günlerinde ablukaya aldıkları, bölgenin tek havaalanına sahip ve stratejik önem taşıyan Hocalı'yı ele geçirmek için harekete geçti.

Aylar süren saldırılarını 25 Şubat 1992'de yoğunlaştıran Ermeniler, gece, Sovyet Rus ordusunun o zaman Hankendi'de bulunan 366. motorize alayının da yardımıyla üç koldan saldırdı.

Sadece işgalle yetinmeyen Ermeniler, sivilleri toplu şekilde katlederek esirlere acımasızsa işkence yaparak 20. yüzyılın en kanlı katliamlarından birine imza attı. O dönemde çekilen görüntüler ve fotoğraflar, katliamın büyüklüğünü ortaya koyuyor.

Daha önce 7 bin kişinin yaşadığı Hocalı'da savunmasız durumdaki 106'sı kadın, 70'i yaşlı, 63'ü çocuk 613 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti. Katliamdan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu, Ermeni güçleri 1275 kişiyi esir aldı, bunların 150'sinden hala haber alınamadı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 22 Nisan 2010 tarihli kararında, Hocalı'da yaşananlar, savaş suçları veya insanlık aleyhine suçlarla eşdeğer eylemler olarak görülüyor.

Bugüne kadar 15 ülkenin parlamentosu ve ABD'nin 16 eyaletinin meclisi Hocalı'da yaşananları kınayan ve soykırım olarak gören kararları kabul etti.

Hocalı'da yaşananları dünyaya duyurmaya devam eden Azerbaycan, uluslararası toplumdan suçluların cezalandırılmasını talep ediyor.

Katliam "soykırım" bağlamında değerlendirilmeli

Birleşmiş Milletlerin 1948 tarihli "Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi"ne göre, 1992'de Hocalı'da Ermeniler tarafından Türklere yönelik yapılan katliam, soykırım bağlamında değerlendirilmelidir. Ayrıca saldırılar sırasında başvurulan yöntem ve muameleler bakımından Hocalı Katliamı, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına da girmektedir. Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet veya köleleştirme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, siyasi, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak propaganda içeren insanlığa karşı suç eylemlerinin tamamı Hocalı'da vuku bulmuştur. Hocalı Katliamı'nda, saldırı suçu ve barışa karşı suçlar açısından da uluslararası hukuk ilkeleri ihlal edilmiştir.

Birinci Karabağ Savaşı sonunda Karabağ bölgesi Ermenistan işgali altında kaldı, bir milyona yakın Türk, Azerbaycan'a kaçtı, binlerce masum sivil katledildi. Taraflar arasında 1994 Bişkek Protokolü ile çatışmalar sona erdi. Ermenistan'a bağlı kurulan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, Dağlık Karabağ bölgesinin çoğunu kontrol etmenin yanı sıra çevredeki Türk nüfuslu Ağdam, Cebrayıl, Füzuli, Kelbecer, Kubadlı, Laçın ve Zengilan'ı da işgal etmiş oldu.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) 1994'te Minsk Grubu tarafından uzun süre devam edecek olan uluslararası arabuluculuk girişimleri başlatıldı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 1993'te Dağlık Karabağ'ı çevreleyen topraklardan Ermeni işgal güçlerinin çekilmesi çağrısında bulunan 4 karar aldı ve 2008 yılında Genel Kurul, AGİT Minsk Grubu Ermeni işgal güçlerinin derhal geri çekilmesini isteyen bir kararı kabul etti. Ancak bu kararların uygulanmasına yanaşmayan Ermenistan Cumhuriyeti, uluslararası kararlara rağmen mülteci durumundaki Türklerin evlerine dönmelerine de müsaade etmedi.

İkinci Karabağ Savaşı

Avrupa'nın büyük devletleri 30 yıl boyunca toplanarak Karabağ krizini çözmek için kararlar aldı. Ermenistan'ın bölgede işgalci olduğunu ilan ettiler ancak bu kararlarını uygulayacak fiili bir adım da atmadı. 27 Eylül-10 Kasım 2020'de yaşanan İkinci Karabağ Savaşı, uluslararası barış örgütlerinin bölgede Türklerin yaşadıkları drama 30 yıl sessiz ve kayıtsız kalmalarının bir sonucu olarak doğmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin desteklediği Azerbaycan'ın askeri ve diplomatik zaferiyle sonuçlanan savaşın ardından Karabağ'ın en büyük şehri Şuşa ele geçirildi. Peşinden Cebrayıl, Füzuli, Kelbecer, Ağdam ve Laçin işgalden kurtarıldı. Azerbaycan ve Ermenistan arasında 10 Kasım 2020'de barış antlaşması imzalandı ve bu antlaşma ile Nahçıvan ile Azerbaycan arasında Ermenistan üzerinden bir irtibat yolu kurulması konularında anlaşmaya varıldı. Bu durum Türkiye'nin Azerbaycan ile dolayısıyla Orta Asya ile bağlantısının kurulması anlamına geliyordu. Türkiye, anlaşmanın uygulanmasını gözetmek ve denetlemek üzere bölgede kurulacak ortak barış gücünde, Rusya ile birlikte yer alacaktı.

Azerbaycan ve Türkiye işgalden kurtarılmış bölgelerde yeniden imar çalışmaları başlattı ve yerinden edilmiş yüz binlerce mülteci evlerine dönmeye başladı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı bu yeniden imar çalışmaları çok hızlı ilerledi ve Fuzuli Havaalanı uluslararası uçuşa açıldı. Ermenistan ile Türkiye arasında geçen ay boyunca olumlu gelişmeler yaşandı ve iki ülke arasında var olan anlaşmazlıkları çözmek üzere toplantılar gerçekleştirildi. Türkiye ile Ermenistan arasında kapalı olan hava sahası uçuşlara açıldı.

Hocalı halen mahzun

 

Bütün bu olumlu gelişmeler bir noktada Hocalı'nın halen mahzun olma durumunu ortadan kaldırmıyor. İnsanlık vicdanının da katledildiği Hocalı Katliamı'nın sorumluları, yaptıklarının hesabını tüm uluslararası toplum önünde vermelidir. Hocalı bir işgal bölgesi olarak hala Ermenistan sınırları içinde yer alıyor. Katledilmiş masumların suçlularına dair henüz bir uluslararası mahkeme tarafından karar verilmiş değil. Esir alınan bin 275 kişiden 150'si halen kayıp. Tam tersine Ermeni lobisi, Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan arasındaki barış ve dostluk görüşmelerini baltalamaya devam ediyor, bölgede gerçekçi bir siyaset izlemek isteyen Ermenistan Cumhuriyeti'ni tehditlerle masadan kalkmaya zorluyor. Her şeyden önce Ermeni komitelerinin bu olumsuz tutumlarının ortadan kalkması gerekiyor. Türkiye ve Azerbaycan Cumhuriyetleri, Ermenistan Cumhuriyeti ile her zamankinden daha fazla barışa ve bölgesel ortaklığa hazır olduklarını göstermişlerdir. Ermenistan'ın bu barış elini görerek makul hareket etmesi de her şeyden evvel kendi insanının refah ve mutluluğu için elzemdir.


Bu Haberi Paylaş: